Evlilik Türkiye'de maalesef ki tamamlanması gereken bir misyon olarak görüldükçe, boşanmalar da artacaktır, mutsuz evlilikler de. İnsanların kafasında şöyle bir durum var; sanki hepimiz bir oyunun içerisindeyiz de, tamamlamamız gereken görevler var. Bunların ilki okul bitirmek, ikincisi kariyer hayatına geçiş yapmak. Ee, okudum, çalışıyorum da, sırada ne var? Evlilik! Sonraki görev ise hepinizin tahmin edeceği üzere çocuk yapmak.
okul ✔
iş ✔
evlilik ✔
çocuk ✔
Benim gözlemime göre gerçekten insanların büyük bir çoğunluğu evliliği "zorunluluk"olarak gördüğü için evleniyorlar. Oysa herkes ölçüp tartsa, hayatındaki insanla gerçekten aynı evi paylaşmayı, hayatının bundan sonraki evresini beraber geçirmek istediği için evlense evlilikler çok daha mutlu, huzurlu olur.
Kadınların bir kısmı bana belki kızabilir ama, evlendiniz diye kimse kimseye sahibiymiş gibi davranmamalı, ne kadın ne erkek. Evlilikten sonra da ilişkideymiş gibi davranılsa, kendine kişisel alan bırakılsa ve hayatı zindan etmek yerine, çiftler ortak paylaşım alanı dışında kendine, arkadaşlarına zaman ayırmayı ihmal etmese evlilikler çok daha mutlu, keyifli olur. Eskiden tek başına yapan planların çoğunluğu artık "biz" olarak yapılsa da, mühim olan ortak paylaşım alanından keyif almak ve evlendiniz diye sosyal hayatınızı sıfırlamamak.
Zaten evlilik dediğin şey imzadan ibaret değil mi? İlişki level atlamış oluyor bir şekilde, bir gün zamanını, anını, gününü paylaştığın keyif aldığın, yeri geldiğinde tartıştığın adam/kadın bir bakıyorsun ertesi gün bunlara ek olarak ev arkadaşın olmuş. Bir evi arkadaşınla bile paylaşmak zorken, elbette hayatınızda olan insana dair yeni şeyler keşfedecek, bazen evi paylaşmanın güzelliğini bazen de zorluğunu göreceksiniz. (birkaç kez evlendim oradan biliyorum=)) İlişkiyi, evliliği tekdüzeliğe sığdırmamak sizin elinizde.
Evlenin ama bunu bir zorunluluk olarak gördüğünüz, "yaşınız geldi" diye düşündüğünüz için evlenmeyin. Hayatınızdaki insanla gerçekten keyif aldığınız, artıları eksilerini götürdüğü ve zamanınızı onunla geçirmek istediğiniz için, belki de onunla beraber sizin kesişmenizden olacak alt kümeye (çocuğunuza) hayat vermeyi düşündüğünüz için evlenin.
Beyler, size de bir kıyak yapayım, bence evlenirseniz bir gün düğün müziğiniz bu olabilir zira çok eğlenceli bana göre.
P.S: Bir gün evlenirsem eğer, sevgili müstakbel kocam sana sesleniyorum kaynanam sen anla. Bu şarkıyı çalabilirsin, benim açımdan hiiiç sakınca yok:)
16 Şubat 2016 Salı
15 Şubat 2016 Pazartesi
Şimdi o elindeki gülü yere bırak ve sakin ol...
14 Şubat Sevgililer günü! Kimileri için özel, sevgisini gösterebileceği, kendini özel hissedeceği, hediye alışverişinde bulunacağı, kutlamayla özel bir gün geçireceği yegâne gün. Benim nazarımdaysa tüketim toplumu çılgınlığının bir ürünü. Özel hissetmek, özel planlar yapmayı bir güne sığdırmayı doğru bulmuyorum. Tamam hepimiz özel şeyleri sürprizleri seviyoruz ama bunu görev gibi bir güne sığdırmaya gerek yok. Normal bir zamanda, kendiliğinden, dolaşırken karşılaşıp sevgilinize çok yakışacağını düşünerek aldığınız t-shirt çok daha değerli. Hem ne demişler, "sevgilisi olana her gün bayram"
14 Şubat'ın simgelerinden biriyse; gül. Arkadaşlar, n'olur şu gül alma işini bırakın. Gül almaktan çok hoşlanan bir kadın güruhu bulunsa da, bunu 14 Şubat'ta yapmayın lütfen ya. Yaratıcılıktan uzak bir hediye bi' kere. Üzerine düşünülmemiş, klişeleşmiş...Ben çocukken babamın restoranda otururken gelen gülcüden elindeki bütün gülleri bile satın aldığı olmuştu. Annemin hoşuna gitti elbette ama bunu özel bir günde bir görev, tamamlanması gereken bir misyon olarak görüp alsa pek de havalara uçacağını sanmıyorum. Benzer bir şekilde bütün gülleri bana alan arkadaşım da olmuştu -gerçekten arkadaşımdı- Hoşuma gitmediğini de söyleyemeyeceğim ama 14 Şubat-gül tamamlamasından lütfen kurtulun artık. Ha söylemeden geçemeyeceğim gerçekten 14 Şubat'ta hediye ile sevgilinize koşmaktansa, özel olmayan herhangi bir günde alınmış ufacık bir şey çok daha değerli ve özel. "Şimdi elindeki o gülü yere bırak ve ellerini başının arkasına koy"

6 Şubat 2016 Cumartesi
Kadınlar için başarılı bir ilişkinin altın kuralları!
Şişşşt kızlar, yaklaşın! Birkaç sır paylaşmak istiyorum sizlerle…
- Karşınızdaki adama değer verdiğinizi hissettirin ama yanlış yaptığında her an gidebileceğinizi bilsin. Sizi kaybetme korkusu olsun.
- Her zaman için ayrı bir hayatınız, bir sınırınız olsun. Birçok şeyi beraber paylaşabilirsiniz ancak ne arkadaşlarınızı ihmal edin ne de özel zamanlarınızdan feragat edin. İlişkilerde en büyük yaptığımız yanlışlardan biri aşık olduğumuzda o adam/kadını hayatımızın merkezine oturtmak ve o gittiğinde kaçınılmaz son, afallamak.
- Güven sorunlarınız olabilir, ancak bunu devamlı dırdır yaparak göstermeyin. Sürekli “Neredesin, kiminlesin, niye aramadın” diye sormayın. Güvenmediğiniz adamla zaten beraber olmayın. Çift yönlü işkence…
- Eski ilişkilerinizde kötü tecrübeler edinmiş olabilirsiniz. Ancak eskisinin yanlışını asla yenisine yüklemeyin. Temkinli olun ama aynı kötü tecrübeleri tekrar yaşayacakmışsınız gibi karşınızdaki insana hayatı zindan etmeyin.
- Ufak tefek şeyler yüzünden trip atmayın. İlişkiler mutlu etmek üzerine olmalı, huzursuz etmek üzerine değil.
- Her zaman ne hissettiğinizi, ne istediğinizi ve neye neden kızdığınızı belirtin. Kimse müneccim değil, üstelik erkekler bizim kadar ince düşünen varlıklar değil. Daha düz mantıkta oldukları için sizin hislerinizi her zaman için anlamaları mümkün değil. İlişki tek taraflı değildir, sizin de çorbada tuzunuz, ilişkide sözünüz olsun.
- Bir ilişkide hiçbir zaman karşınızdaki insanı değiştiremezsiniz, bunun farkına varın. İnsanlar kendilerini ve bazı huylarını törpülerler ama asla kökten bir değişiklik geçirmezler. Onları olduğu gibi sevin, değiştirmeye çalışmayın. Size kötü bir haberim var; değişmiyorlar!
- Asla saygıyı kaybetmeyin. Saygıyı kaybettiğinizde ilişkinin temel taşlarından biri yıkılmış olur. Ne kadar kızarsanız kızın saygı çerçevesinden ayrılmayın. İlişkide güven ve saygı kalmayınca ortada sağlıklı bir ilişki de kalmıyor.
Sevgiyle kalın...
5 Şubat 2016 Cuma
Suç mu ceza mı?
Özlemek mi suçtu yoksa ceza mıydı özlemek?

Özleme özürlüsüyüm ben, ne özlemeyi beceririm ne sevmeyi. "Özledim" diyen eski sevgiliye "anladım"demiş insanım ben. Öküzlüğüm cehaletimden. Arkadaşını, sevgilini, aileni özlediğinde en çok da paylaştıklarını özlüyor insan. Konuşmayı, sarılmayı, anını paylaşmayı, heyecanlandırıcı ya da komik bir gelişme olduğunda koşup ona anlatmayı.
Hani enerjin çok iyiyken bir anda anlamsız, nerden geldiğini bilmediğin bir hissiyat gelir de modun düşer ya, hah işte özlem de beklemediğin anda kaleye yediğin o gol gibi oturur midene.

Özleme özürlüsüyüm ben, ne özlemeyi beceririm ne sevmeyi. "Özledim" diyen eski sevgiliye "anladım"demiş insanım ben. Öküzlüğüm cehaletimden. Arkadaşını, sevgilini, aileni özlediğinde en çok da paylaştıklarını özlüyor insan. Konuşmayı, sarılmayı, anını paylaşmayı, heyecanlandırıcı ya da komik bir gelişme olduğunda koşup ona anlatmayı.
Söyle şimdi bana; suç mu ceza mı bu özlem?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)