27 Mart 2013 Çarşamba

Şimdi o egonu müsait bir yerde indir ve sakin ol...

E-g-o! Aslında hayatımızın birçok evresini etkileyen, en çok da bize zarar veren YÜCE kavram. Aslında hepimiz egosuz minik bebekler olarak karşılıyoruz bu dünyayı. Ancak yaşadıklarımız, öğretilenler, çevreden deneyimlediğimiz tecrübeler karakterimizle birleşince bazılarımız diğerlerine göre daha sert durmak, egosunu hayatın her evresinde devreye sokmak durumunda kalıyor. Oysa egosuz olan bebekler her ne kadar ağlasa da hepimizden çok daha mutlu...

Hepimizin az ya da çok bir egosu var, onu göz ardı edemeyiz. Ancak egosunu gerektiği yerde devre dışı bırakmayı becerebilenler egosuyla hareket edenlere göre her zaman için daha mutlu. Egosuz insanlarla sohbet edebilmek de daha keyifli. Çünkü iyi bir şey söylediğinde ondan çizgi altı yorumlar çıkarmayacağını biliyorsun...

En basidinden ikili ilişkilerde bile -arkadaşlık ilişkisi de dahil- egonu müsait bir yerde indirebilirsen GERÇEKTEN sevebilirsin. Ego değer verdiğini göstermeyi engeller, hep "BEN" der...

Arkadaşından özür dileyebilmeni bile engeller ego. Oysa hak eden insanlara egondan daha fazla değer  vermen gerekir...

Erkek/kız arkadaşından mı ayrıldın? Ama özlüyor musun? Şimdi o egonu müsait bir yerde indir ve gerekeni yap. Ararsın, içtenliğinle duygularını paylaşırsın. En kötü dönmez, ne var? En azından bir şey yapmış olursun, inan bana hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir her zaman. En kötü atılmış adım bile, bulanık suda yüzmekten daha iyidir.


Aşk hayatımda dönüm noktam budur…


Yıllar önce Ada’da yaşarken, İstanbul’da yaşayan erkek arkadaşımla ayrılmıştık. Her ayrılık sonrası gibi, nefes alamıyor, onsuz hayatı çok anlamsız buluyordum. Erkek arkadaşımı çok seven annem, acı çektiğim o dönemde rahatlamam için karşı komşumuz olan Elvan abla ve İsmail abinin hikayesini paylaştı benimle. Elvan abla ve İsmail abi üniversitede beraber olan iki sevgiliydi. Sonrasında ayrılmışlar ve ikisi de farklı ülkelere gitmişlerdi. Yıllar geçse de ikisi de birbirini unutamıyordu aslında. İsmail abi, o dönem Almanya’da bulunan Elvan ablaya mektup yollamıştı. Ancak o mektuplar hiçbir zaman ona ulaşmamıştı. Şu anda tam hatırlamadığım bir sebeple halası mektupları yok ediyor, Elvan’ın haberi olmamasını sağlıyordu.

Aynı yıllarda İstanbul’a gelen Elvan, yolda İsmail ile karşılaştı. Dünya gerçekten çok küçüktü! Böylelikle ona hiçbir zaman ulaşmayan mektuplardan da haberi oldu. İkisi de birbirini unutmamış olacak ki, yeniden bir ilişkiye başladılar ve şu anda kaç yıllık evliler ve 2 tane çok güzel çocukları var . (Sahi kaç yıllık evliler? Bilmiyorum açıkcası)

Bir şey olması gerekiyorsa gerçekten oluyordu, ne kadar dirensen de, olmaz etmez desen de, hayat her şeyi
tam da önüne sunabiliyordu. Annemin paylaştığı bu hikaye gerçekten de bir dönüm noktasıdır hayatımda. Hem yavaş yavaş oturan karakterim hem de bir şeyin olması gerekiyorsa her türlü yaşayacağı inancıyla çok daha farklı gözle yaşar oldum ilişkilerimi. Birincisi, hiçbir zaman için kör aşık modunda değildim. Acı çekmedim mi bu biten ilişkimden sonra da? Çektim. Aşık da oldum. Unutamadığım da oldu, ta ki o insanın beni haketmediğini düşünene kadar.

Kendimi değersiz hissettiğim noktada aşkından öldüğüm adamı bir kalemde silip atabiliyor ve acımdan
gram kül kalmıyordu. O yüzdendir ki, ondan sonra aşık olduğum ilişkilerimde de mantığım da devredeydi. Beni bir an için bile olsa düşünmediğini farkettiğim bir adamı kolayca atabiliyordum hayatımdan. Gel gelelim kendimi bir an için olsun değersiz hissetmediğim ve "O beni hak etmiyor" diyemediğim birini unutamama ihtimalim ise hep mevcut. Neyse ki mi desem maalesef mi desem henüz hak eden çıkmadı. =)




8 Mart 2013 Cuma

Ben kadınım ve Türkiye'de yaşıyorum...

Ben kadınım ve Türkiye'de yaşıyorum. Eğer bir gün tecavüze uğrarsam, tecavüzcümle evlenmemi önerebilecek bir YAS(a) sistemim var...Tecavüze uğradıysam da, emin olun suç benimdir. Ya eteğimin boyu kısadır, ya isterik bir bakış atmışımdır. Hatta benim isteğimle olmuştur aslında, ortada tecavüz falan yoktur!

Evlenir ve şiddete mağruz kalırsam da kesin bu işte benim parmağım vardır. Ya erkeğime iyi bakamamışımdır, ya da onu memnun edememişimdir. Kadın kısmı çok konuşmaz, oturur erkeğini mutlu etmeye çabalar sonuçta. Büyüklerimi tenzih ederim ama babaanneler de aynı öğütleri vermez miydi eskiden? 

İşte bütün bu olanlar yüzünden kim bilir kaç kadın evliliğinde şiddete mağruz kaldığı hâlde bırakıp gidemiyor. Ya maddi gücünü eline alamadığı için "bir başıma ne yaparım?" kaygısından kurtulamıyor, ya da korkuyor. Sanki beraber olduğu adamın yanında çok huzurluymuş gibi...Onların da zor durumunu anlamak lazım, zira erkek egemen toplum olarak nitelendirebileceğimiz Türkiye'de durum pek iç açıcı değil. Kadının kendi başına karar almak istemesi bile cinayete yol açabiliyor. Boşanmak istedi, öldürdüm... Bu kadar basit(!)

Türkiye'deki kadın cinayetleri göz önüne alındığında Ayşe teyze, Fatma ablaların yanında 21 Ocak'ta ceseti bulunan ABD'li Sarai Sierra ile 2008 yılında gelinlikle yola çıkıp Gebze'de tecavüze uğrayıp öldürülen Pippa Bacca'yı anımsıyorum. İçim acıyor, gerçekten. Nasıl bir toplumuz ki insanların hâlâ temiz ve güvenilir olduğunu ispatlamaya çalışan barış elçisi bir kadını katledebiliyoruz? Katliam çünkü bu bence. Çok üzgünüm, çok...Benzer şaşkınlığımı 2009 yılındaki Münevver Karabulut cinayetinden sonra yaşamıştım. Birçoğunuz hatırlarsınız, Facebook'ta Cem Garipoğlu adına sayfalar açılmış, birçok GENÇ bu platform altında buluşmuştu. Bazı okuduğum yorumlar o kadar dehşete düşürmüştü ki beni, nasıl bir toplum içerisinde yaşadığımı sorgulamıştım. Münevver'in bu sonucu kendi hazırladığını, bunu hak ettiğini bile yazabilen hemcinslerim olmuştu. İnanılır gibi değil...

En çok da üzüldüğüm ne biliyor musunuz? Türk toplumu olarak artık hiçbir şeye şaşırmaz hâle geldik, işte asıl sorun da bu...










5 Mart 2013 Salı

Erkekler çok bilen kadın sevmezmiş!

Erkekler zeki kadın sevmez derler ya, geçenlerde de bir erkek arkadaşım çok bilen kadını sevmediğini söyledi. Beni tanıdığından sözlerine de şunu ekledi; "Ceren, erkekler senden sadece korkar! Çünkü her şeyi biliyorsun, adamın sana katabileceği bir şey yok" Nasıl yani? diye sordum. Gerçekten de yapım gereği, bir şeyi bildiğim yerde bilmiyormuş, yeni öğreniyormuş gibi yapma olayım yok. Hangimizin var ki?

Çok sevdiğim yoga eğitmeni bir abim var, onunla ilk tanıştığımız zamanlarda ilişkiler hakkında sohbetlerimiz olmuştur. Beni henüz çok tanımıyorken hakkımda yürüttüğü varsayımlar 12den vurar nitelikteydi. "Çok iyi rakı içiyorsundur sen." E evet. "Kesin hesabı da erkeğe ödetme taraftarı değilsin. Hesap gelince atlıyorsundur" E evet? Olması gereken bu değil mi? "Hayır" dedi. Bırak, erkek o, sen ise kadınsın. Biraz daha diğer kadınlar gibi ol. Sanırım erkekler maddi ya da manevi olarak üstün hissetmek istiyor kendini. Bu şekilde tatmin oluyor. "Ben yaptım, ben öğrettim, ben ödedim"...

Olay para mevzusu değil ama hiçbir zaman hesap gelince sağa sola bakınan kadınlardan olmadım. Kimse de olmasın bence. Erkek hesabı ödeme yükümlülüğündeymiş gibi... Yoksa ben öderim, erkek arkadaşım öder, o değil mesele. Eğer bir ilişki varsa ortada bunun hesabı yapılmamalı. Yeri gelir sen ödersin, yeri gelir o öder.



En yakın kız arkadaşlarımdan biri de hep söyler, "bırak o ödesin, bırak bazı şeyleri o öğretiyor gibi hissetsin." Bilmiyormuş gibi davran, soru sor, ondan yeni bir şey öğreniyormuşsun hissine kapılsın. Ah bu kadınlardan korkacaksın arkadaş =) Şaka bi yana, erkekler gerçekten kendini üstün hissetmeyi seviyor. İki ego da büyük olunca egoların çarpışması kaçınılmaz oluyor.

Çünkü hayat gerçekten çok karmaşık!

Çok sevdiğim ama asla uygulayamadığım tavsiyeler silsilesi var;

Birini mi özlüyorsun? Ara...
Buluşmak mı istiyorsun? Davet et...
Anlaşılmak mı istiyorsun? Açıkla...
Soruların mı var? Sor...
Bir şeyden hoşlanmıyor musun? Söyle...
Hoşlandın mı? İfade et...
Bir şey mi istiyorsun? İste...
Birini seviyor musun? Anlat...

Evet, düşününce süper tavsiyeler. Hayatı çok fazla komplike hâle getirmemek lazım ama gel gelelim öyle olmuyor. Biraz da karakterle eş orantılı bence bu durum. Gamsız ve rahat insanlar canı ne istiyorsa yapıp sonra sonucu olumsuz dahi olsa kafaya takmıyor. Ancak diğer kesim, atacağı adımın on adım öncesini ve sonrasını hesaba katarak yaşayınca hayatını bu tavsiyelere uymak çok kolay olmuyor. Fazla ciddiye alıyoruz sanırım hayatı.

4 Mart 2013 Pazartesi

Neden hep kontrolü erkeklere bırakıyoruz?

Kadınlar olarak neden hep kontrolü erkeklere bırakıyoruz? Neden onların aramasını bekliyor onlar aramıyorsa bir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz? Bakmayın böyle söylediğime, kendimden büyük olan egom ve ben de çoğunlukla "Beni aramayanı ben neden arayayım" felsefesiyle ilerliyoruz. Ancak bu şekilde ilerlemek hangi birimize ne fayda sağladı onu da size bırakıyorum.

Yeni birisiyle tanışıp hoşlanma senaryosunu ele alalım. Sonrasında o aramadıysa sen de aramadın. Evet canım, tebrikler. Ne iyi yapmışsın da aramamışsın. Biz arayınca incilerimiz dökülüyor çünkü. Hadi aradı diyelim, telefonlaşmalar başladı. Sonrasında da "En son ben aradım ama" deyip geriye çekilmiyor muyuz sanki? Hayatı o kadar komplike hâle getirip öyle bir kaos yaşıyoruz ki her adımımız kontrollü. Sadece yeni tanışmada hoşlanma senaryosu değil, ayrılıklarımızı da sessiz yaşıyoruz. Kendi adıma konuşmam gerekirse, ayrılmak istemediğimi, özlediğimi dile getirdiğimi hiç hatırlamıyorum. En son lisede yapmıştım, onda da erkek arkadaşım karşımda ağlayarak benim onu nasıl üzdüğümden dem vurmuştu. İyi bir şey mi yaptım hâlâ bilmem...


Dün çok yakın bir arkadaşımla konuşurken ilişkilerin ilk evresinde karar mercii olarak erkekleri belirlediğimizi farkettim. O aramıyorsa aramamak bir nevi görüşme kararını onun ellerine bırakmak değil mi?  O istiyorsa arar, o ilişki istiyorsa olur... Bir nevi tercümesi bu bence. Bu hikayenin neresinde duruyorsun? İstenilen, istenmeyen ve bunun kararını bekleyen edilgen taraf mı yoksa istediği bir şeyi dile getirebilen ya da adım atabilen etkin taraf mı?


Bugün başka bir yakın arkadaşıma da aynı mevzuyu danışınca kendisi şöyle bir yorum getirdi; "Çünkü kırılmak istemiyoruz. Ben artık ilgi bekliyorum, şımartılmak istiyorum. Ben ona değil o bana ilgi göstermeli" dedi. Bir açıdan doğru söyledikleri. Kendimizi korumak istiyoruz, duvarlarımız devrede, kalkanlarımız gövdede!


Amazon kadınlarından savaşma, uğraşma, çaba gösterme isteğimizi kaybetmiş kadınlar hâline geldik çünkü hepimiz. Tek istediğimiz huzur, bazı şeyleri fazla karmaşık hâle getirmeden ne istediğimizi bilmek istiyoruz ve ne istediğini bilen insanlarla olmak isteğimiz!



Asıl konuya dönecek olursak, hâlâ kafam karışık açıkcası. Tarafsızım. Biliyorum ki benim de başıma geldiğinde aramıyorum, aramadım ve kuvvetle muhtemel aramayacağım ama bunun bana bir şey kazandırmadığını da biliyorum. Bir yandan feminist tarafım tutuyor ve niye kararı o belirliyor diye soruyor haşin bir ses tonuyla. Diğer bir yanımsa çok yorgun...