2 Aralık 2015 Çarşamba
İstanbul
İstanbul...
Kiminin hayallerinin baş sahnesi, kiminin zorunlu ekmek kapısı, kiminin uzaklaşıp kaçmak istediği ama bir türlü başaramadığı...
İstanbul ilişkini yürütemediğin ama bir türlü ipleri kopartamadığın inişli çıkışlı bir ilişki yaşadığın dolayısıyla yorucu sevgili, İzmir ise arkana bakınca her zaman dönmek istediğin, huzuru bulduğun eski sevgili gibi.
Benim için ortaokul-lise yıllarında hayallerimi süsleyen şehirdi İstanbul. İzmir'de doğdum büyüdüm, ilkokul sonrasında 10 seneye yakın Kuşadası'nda yaşadım. O günkü şartlar altında düşüncem şuydu; "İzmir'de doğup büyümüş olmasam kesinlikle İzmir'de yaşamak, üniversiteyi burada okumak isterdim ama şu an cazip gelen İstanbul". E tecrübe etmediğin bir deneyimin cazibesi ağır basabiliyor bazen.
İstanbul, İstanbul'da yaşamalıyım, İstanbul'da okumalıyım önermelerinin başkentiydi benim için. Nitekim üniversiteyi İstanbul'da okuma fırsatı buldum. İlk senelerim gerçekten de çok keyifliydi, olmak istediğim yerdeydim. Kaosu, kalabalığı rahatsız etmekten çok keyifli geliyordu o zamanlar. Tek şikayetim mesafelerdi, zira İstanbul'da yaşayanlar bilir, uzak mesafelere gitmek zaman, trafik açısından çok yorucu olabiliyor. E bu yüzden de çok uzak mesafelere açılmıyor, kendi güvenli alanımda yüzüyordum. Seneler geçti, son işimden ayrıldım ve gerçekten de bir süre çalışmak istemedim. Bakmayın o "bi süre" birAZ uzun sürdü, uzun bir tatile ihtiyacım varmış meğer.
İşin kötüsü, o süreçte İstanbul'u özlemediğimi farkettim. Oysa eskiden yıllık izinde bile özlerdim. Neyse gel zaman git zaman derken İstanbul'a geri döndüm ve bugünlerde anladığım şey artık İstanbul değil benim başkentim. Eskisi kadar keyif vermiyor burada olmak. İstanbul değişmedi belki ama BEN DEĞİŞTİM.
Hadi bakalım, kopamadığım sevgilim mi galip gelecek yoksa o huzuru bulduğum eski sevgilim mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)